LİKİDİTE KRİZİ



Herkesin malumu olduğu üzere korona virüsünün çıkması, beraberinde birçok ekonomik konuyu gündeme getirdi. Bugünkü yazımda bu ekonomik konuları ele alacağım.

Yine belirtmek isterim ki; yazıya başlama sebebim “ben demiştim” demek değildir. O sebepten yada bu sebepten piyasalarda bir kaos ortamı oluştu.  Gelinen ekonomik ortamda birçok konu konuşuluyor ve bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için finansal okuryazarlık çok daha önem kazanıyor. Amacım karmaşıklığı daha yalın şekilde anlatabilmektir.



Esas konuya gelecek olursak;

Sosyal medyada takip ettiğim kadarıyla birçok kişi ekonominin fırsat tarafına odaklanmış durumda, her kesim kendince bir talepte bulunuyor. 

"Faturaları ödemeyelim diyenler, evde durduğu günler yardım bekleyenler, kiralar alınmasın diyenler, turizm sektöründe teşvik bekleyenler, kredi borcu olanlardan öteleme bekleyenler, yıllardır icra takibi olan borçlulardan ilk haftadan salgın hastalık mazeretinde bulunanlar, 5 aydır kirasını ödemeyen adamın “ama salgın hastalık oldu” bahanesi öne sürmesi, şirket sahiplerinin teşvik ve destek peşinde koşması, mahkumlardan tahliye isteyenler, konut kredi faizinde peşinat %10 a düştü diye sevinenler…" 

Çoğunun şartlar ve ihtiyaçlar gereği haklı olduğu noktalar olabilir, sağlıkla ilgili olan kısımlara en ufak bir yorumum ya da eleştirim yoktur. İş gücü kaybı nedeniyle mağdur olanlara sonuna kadar hak veriyorum. Esas konunun ekonomi tarafıyla ilgileniyorum.

Ekonomi; özellikle bankacılık; kolay şeyleri bazen karmaşık anlatır. Terimler kafa karıştırır. Profesyonel gözüktüğü için süslü kelimelere ilgi yoğundur. Sektör başlı başına bunun üzerine kuruludur. Kurumsal çatılar altında; toplantılar set edilir, calenderlar girilir, roadmapler check edilir, network kurulur, feedback yapılır, mentorlar atanır, offerlar havada uçuşur, deadlinelar vardır, sunumların hardcopysi olur, bol bol print alınır, know how’ı olanlar sevilir, to do listler önemlidir, sürekli bir şeyler update edilir, maillerde fyi ile biten attachler vardır

Ne Türkçe ne de İngilizce, biraz ondan biraz bundan, tabiri caizse PLAZA DİLİ denilen bir dil kullanılır. Ekonomistlerin çoğunda bu alışılmış karışık anlatma kabiliyeti kronik bir sorundur. Kendi tecrübelerimden de; birbirini aslında anlamayan ama saatlerce Eurbond, Swap ve bankacılık sistemi konuşulan ziyaretlerde bulunan birisi olarak konunun basit anlatılması gerektiğine inananlardanım.

Esas konumuza gelecek olursak; gündemde birçok ekonomik konu konuşuluyor. Son zamanlarda likidite krizini sık duyuyoruz. Esas amacım bu krizi ve önlemleri basitçe anlatmaktır. Oraya gelmeden önce konuyla ilgili karmaşık terimlerden bahsetmek istiyorum. Margin, margin call, türev işlemler, opsiyon, futures, hedge, kontrat, swap, tahvil, likit… Hepsi parayla ilgili ve paranın; alınması, satılması, borçlanılması, korunması, ileri vadede işlem yapılması gibi basit konulardır.



Türev Piyasalar: ileriye dönük işlemler yaptığınız, kaldıracın çalıştığı, olasılıkların alınıp satıldığı, esas amacı hedge (korunma) olan piyasalardır. Genel itibari ile 10 liranız varken 100 liralık işlem yapabildiğiniz piyasalardır. Elinizdeki 10 lirayı teminat yatırırsınız ve kaldıraçlar ile 100 liralık, 1000 liralık işlemler yapmaya başlarsınız. Kar ederken çok keyiflidir. Konu zarara gelince işler değişir. Teminatınızdan zararlar düştükçe margin call (teminat tamamlama çağrısı) başlar. Bu noktada ya pozisyon kapatırsınız ya da teminat ekleyerek devam edersiniz. Zarara satmak zordur. Hele ki iş kumara döndüyse ve her şeyinizle, hatta borçla kaldıraç yapmaya başladıysanız konu daha da zorlaşır. İşte bu durumda likit (nakit para) talebiniz artar, piyasa geneline bu durum yayılırsa kriz ortamı yaratır. Düşen piyasada herkes gerçek paraya ihtiyaç duyar. Korkudan öte, 1000 liralık işlem yapan adamın gerçekte 1000 lirası yoktur, 10 lira teminatı çoktan çöp olmuştur ve nakit (likit) ihtiyacı doğar. Düşüşler sertleştikçe likit talebi daha da artar ve likidite krizi (nakit krizi) ortaya çıkabilir. Bu sorun kısa vadeli olabildiği gibi kronik hal alması da mümkündür. Kaldıraçların yüksekliği ve piyasanın normalleşme süresi likidite talebinin ne kadar süreceğini belirler.

Hedge: Örneğin kablo üretiyorsunuz ve düzenli olarak bakır alıyorsunuz. Her ay 100 sterlin bakır alımınız var. Hedge, bu alımlarınızda ki maliyeti sabit tutabilmek adına sterlin ya da bakır fiyatını (öncelikle hangisi elinizde yok ise) uzun vadede satın almanızdır. Bazen ise; var olanı ileri vadede satmanız dır. Bunlar piyasa koşullarına göre değişir ama konumuz zaten bunlar değil. Yani özet olarak; bakırı fiziki olarak almadan, az bir teminat yatırarak şimdiden “alıyormuş gibi yapıp” maliyetinizi sabitlemenizdir. Bu işlemlerdeki amaç kar etmek olmayıp maliyeti sabit tutmaktır. Öngörü yaratmak adına bu işlemler türev piyasalarda opsiyonlar ya da futures kontratlarla yapılır.

Opsiyon işlemleri daha çok sigorta mantığı ile çalışır; belli rakamlar arası sigorta işlemi yaparsınız. Örneğin; X fiyatın altında alırım/satarım ya da X fiyatı geçerse alırım/satarım.

Futures işlemlerde ise fiyat aralığı olmaksızın vade fiyatı ne ise pozisyonunuza göre alırsınız ya da satarsınız. İkisi de adı üzerinde opsiyon (seçenek) ve futures (gelecek fiyat) anlamına gelir.

Bu işlemler hemen her hissede, endekste, emtiada, para biriminde vardır. Piyasanın sert hareket ettiği zamanlarda bu işlemlerde patlayanlar ve gerçekleşmez denilen opsiyonlardan gerçekleşenler olur. İhtiyacın ve gerçeğin üzerinde daha fazla kar etmek için kumara giren her işlem ve pozisyon panik ortamlarında gerçek para (likit) ihtiyacı doğurur. Pozisyonların gerçekleşmesi ne kadar beklenti dışında olur ise likidite talebi de o kadar fazla olabilir. Daha yalın ifadesi; beklenmedik bir durumda evdeki hesap çarşıya uymayabilir. Elinizdeki teminatları yada borçlandığınız paraları kaybettiğinizde ya da eksilttiğinizde likit (nakit) talebiniz artar.

Swap: En düz tanımı; elinizde olmayan bir şeyi başkasından faiz ile borçlanıp satmak ya da almaktır. Elimde dolar yok ama dolar satmak istiyorum, bunu FX piyasalarda swap ile yaparım. Karşı tarafa “elinde dolar var, bana ver, faizini öderim, onunla işlem yapayım” demektir, işlem yapmak için ödünç para almaktır. Krediden farkı pozisyonun borçlanılmasıdır. Para cinsi ne olursa olsun aynı mantık işler. Elinde olmayan bir şeyi alıp satmak ve bunun karşılığı ödenen yada alınan faize swap faizi diyoruz. Merkez bankaları bu swap işlemlere müdahale ederek fiyatları zaman zaman kontrol etmeye çalışır. Swap, adı üzerinde swap (Türkçesi takas), faiz karşılığı değiş tokuş mantığının finans sistemindeki işlemler bütünüdür. Para çiftlerinde faiz farklarına göre faizi ödeyen ya da alan olabilirsiniz. Detaylar çok önemli değil. Burada da fiyat hareketleri sertleştiğinde yada swap faizlerinde, swap karşılıklarında düzenleme yapıldığında likidite talebi doğabilir. Borç verenler azalır ise yada swap faizleri yükselir ise yada swap karşılıklarında düzenleme olur ise likit (nakit) ihtiyacı doğabilir.

Aslında kaldıracın çalıştığı tüm işlemlerin Türkçesi : “Ayranı yok içmeye tahtırevanla gider gezmeye” dir. 

Eleştiri bir yana bu işlemler korunma (hedge) amaçlı kullanıldığında faydalı enstrümanlardır.

Gel gelelim; kaldıraç öyle bir kumardır ki bazen masa bile kazanmaz.




"Esnaf olduğunuzu ve terazi ile ürün sattığınızı düşünün. Elinizde 1 kg, 5 kg, 10 kg ağırlıklar var. Bir müşteri geliyor, 100 KG ürün alacağım diyor. Elinizde ağırlık yok, yan esnaftan ağırlık istiyorsunuz ve tartıyorsunuz. Başka birisi geliyor 200 KG istiyor, mal satmak tatlı, yine başkalarından ağırlık bulup tartıp satıyorsunuz. Esnafta işler güzel, satışlar yoğun, o çarşıda tüm esnafın elindeki terazi ağırlığını toplasan 500 KG ağırlık var ama herkes birbirine ağırlık vererek tartıp tartıp tonlarca mal satıyor.
Bir gün geliyor mallar iade dönüyor. Tüm esnafa aynı anda… Müşteri malı beğenmemiş yada hatalı ve iade edecek, tüm çarşı tıklım tıklım. Malları kontrat gereği geri alacaksınız ve almadığınız her an cezai faiz ödüyorsunuz ama tartılar yetişmiyor. Çarşıda toplasan 500 KG ağırlık var ama tonla mal geri geldi. Satarken birbirimizden ağırlıkları ödünç alarak kullandık yavaş yavaş sattık, para kazandık, güzeldi. Kimse işlerimiz büyüdü ama kaynaklarımız yeterli mi diye sormadı. Bir aksilik oldu ve mallar geri geldi, iade alacaksınız ama tartma kabiliyetiniz bile yok... Terazide kullanılan ağırlık o an acil bir ihtiyaç hali aldı. Kimse elindeki ağırlığı paylaşmıyor, çünkü kendi iadelerini alması lazım, geciken gün üzerinden zararı doğacak. Terazinin ağırlık krizi çıkar mı? Çıkar."

Neye uyarlarsanız uyarlayın. Boyunuzdan, kaynaklarınızdan ve imkanlarınızdan fazla şeylerle uğraşırsanız ekonomilerde balon denilen durumlar oluşturursunuz. Parada da durum böyledir. Hatta paranın acımasız yanı şudur; balonun dışında gelir adaletsizliği, yoksulluk, fakirlik, sömürü gibi acı gerçeklerde doğurur.

Tanımlarda bahsettiğim piyasalar (türev piyasalar, swap, opsiyon, futures, kaldıraç vs) paranın, hisselerin, endekslerin, emtiaların alınıp satıldığı yerlerdir. Bu sermaye piyasalarında elimizde olmayan malları, hisseleri, endeksleri, dövizleri alıp satabiliriz ya da elimizde olandan fazlasını kaydi olarak alıp satabiliriz. Ufak teminatlar yatırarak 100 katı hacimde işlemler yapabiliriz. Piyasa koşulları normal giderken ve bizler faizini/maliyetini ödedikçe bu işlemlerde hiçbir sorun olmaz, bilgisayar oyunu gibidir. Analistler, ekonomistler analizler yaparlar, bültenler yayınlanır, herkes kendi uzmanlığınca konuşur. Piyasa sakinken her şey yolundadır. Aracı kurumlar aldıkları komisyona, yatırımcı ise elde ettiği kara bakar. Sistemi kimse sorgulamaz.

Gel gelelim piyasada düşüş başlar ve sertleşir ise kaos ortamında herkes parasını istemeye kalkar ve kimi sorunlar ortaya çıkar. İşlem yapanlar hemen onu geri ödeyemez. Açtıkları pozisyonlarda karda olanlar olduğu gibi zararda olanlarda olur. Pozisyon kapatmak öyle hemen kolay değildir. Siz parayı geri istedikçe telaş başlar. Hele ki piyasa düşmeye başladıysa devreye teminat yetersizlikleri girer. Margin call dediğimiz teminat tamamlama çağrıları başlar. Böylece yatırımcının daha da paraya ihtiyacı doğar. Yatırımcı ve aracı kurumlar para içinde yüzerken bir anda su çekilir. Piyasa düştükçe kaldıraçlı piyasada likit (para) ihtiyacı artar. Hele birde ortam panik havasına girer ve herkes parasını saklamaya kalkarsa likidite krizi denilen ortam oluşur.

Bu krizler temelde aynıdır. Sebepleri değişir. Salgın hastalık, savaş, diplomatik kriz, yönetim değişimi, banka batması vs… 

Ekonomik balon oluşunca bir devlet başkanının tweet atması bile bazen çöküş için yeterli olabilir. Geldiğimiz noktada korona salgını bu misyonu yüklendi.




Özetle izah etmek istediğim; salgın hastalık tek başına bunca şeye sebep olmadı. Mutlaka bu hastalığın ekonomik zararları olacak, turizm etkilenecek, sanayi etkilenecek, birçok sektör durduğu için maliyetler ve istihdam koşulları değişecektir. Fakat bunca fiyat hareketinin sebebi tek başına salgın hastalık değildir. Esas salgın hastalık dünyanın elinde olmayan her şeyi alıp satmasıdır. Lüks araca binme gücü ve imkanı olmayanların araba kiralayıp, 1 hafta gezip, fotoğraf çekip, 1 yıl boyunca sosyal medyaya yüklemesi gibi bir durumdur.

Bu noktada şunu da belirtmek isterim ki; piyasaların, özellikle global ekonominin, bu kadar sert satış baskısına girmesinin tek sebebi korona virüsü değildir. Daha doğru ifadeyle; korona virüsün ekonomik etkileri, özelikle üretim-sanayi üzerinde uzun vadede belli olacaktır. Salgın haberi çıkar çıkmaz bir ay dahi geçmeden dünyada resesyonun konuşulması zaten var olan kimi ekonomik sorunlara bahane olmuştur. 

Bunu savunmamın sebebi küresel piyasalardaki balon durumunu daha önce yazmış olmamdır. Yazı linki; https://www.turkkani.com/2019/11/lale-devri-ekonomisi-tekerrur-eder-mi.html

Daha düz nasıl anlatılır bilemiyorum ama likidite sorunu piyasaya likidite sürmekle çözülemez. Sadece kısa vadede toparlanma sağlar, paniği geçici süre dindirir. Kanayan yaraya bastırmak gibidir, aşırıya kaçarsanız kangren olabilir. Siz likidite sürdükçe piyasa daha da para saklamaya çalışacaktır. Piyasalarda düşüş devam ettikçe margin call ihtiyacı artacak ve teminat tamamlamak için yatırımcı daha çok paraya ihtiyaç duyacaktır; siz eline para verdikçe daha fazla risk alır hale gelecektir; batmış olanlar son bir umut sizin verdiğinizi de batıracaktır. Paranın kaçışını önlemek için ilk iş güven ortamı sağlamaktır. Delik bir depoya su doldurdukça azalacaktır. Piyasa içinde bu geçerlidir.

Tüm piyasada hisse senetlerinden emtialara kadar çoğu şey satılmaktadır. Para devlet tahviline girmektedir. Özellikle ABD tahvillerine giriş yoğundur. Türkçesi şudur; karşılığı olmayan kaydi parayı bize verdiniz, bunca zaman aldık sattık, kazandık, al getirdik, devlet tahvili alıyoruz, para ve kazancımız sana emanet, ortam düzelince sen bize geri ödersin, biz bunca kazandığımız karı krizle kaybedemeyiz, kaldıraçla uçurduğun piyasa zararı ödesin, bizden bu kadar, kaçtık, kaçırdığımız parayı sana getirdik demektir.

Daha Türkçesi; Bu kağıt parayı zaten sen bastın elimize tutuşturdun, hala daha basıyorum diyorsun, devletim dedin, bu kağıtları senin çekin/senedin bildik, al şimdi bunları bize öde demektir.

Bu ortamda devletler, piyasaya para verip krizi geçiştirmeye çalışmaktansa güven ortamı için reel aksiyonlar almalıdır. İlk iş kendi tahvillerini geri alarak piyasaya güven vermelidir. Buda bir nevi likit sağlar fakat faiz indirmek yada teşvik vermekten farklıdır. Güven mesajı içerir. Siz neyiniz var-yok bana getiriyorsunuz, tamam, ben alacak güçteyim mesajını sağlam vermelidir. 

Dünya ekonomisi olarak Korona virüsü öncesinde de zaten parasal genişleme halindeydiniz, her fırsatta para saçmak için can atmak siyasetten öte değildir.

"Ben devletim, para basar veririm" derseniz konu uzun vadede başka etkiler yaratır. Spekülatif ortam derinleşir, yardımı ve teşviki alan parasını yine güvenli limanlara park eder ve döner sizden yine para ister. Paranın piyasadan kaçmasını önlemek için kesin çözümler düşünülmelidir. Bunu yaparken kaldıraçlı işlemleri gözden geçirmek ve globalde bir düzenleme getirmek çok önemlidir. Kaldıraç oranlarından, yapılan hedgelerden, kaydi paranın karşılığından, borçların ödenebilirliğinden emin olunmalıdır. Alınıp satılan her şeyin gerçek karşılığı teyit edilmelidir, lale devri unutulmamalıdır. Bilgisayar oyunu gibi, lale devri gibi, ortada olmayan şeyler alınıp satılırsa daha çok para basmak zorunda kalırız.


Sonuç olarak; ülkemizde herkes hangi ülke kaç para hibe yapıyor, vatandaşına kaç para dağıtıyor hesabında olduğu için bu yazıyı yazmak istedim. Likidite sunulması kulağa hoş geliyor olabilir. Bende havadan para almayı hepiniz kadar çok isterim fakat işin gerçeğinin faydamıza olmayacağına inandığım için düşünmemiz gerektiğini hatırlatıyorum. 

Günü kurtarmak ile geleceği kurtarmak arasında seçim yapmak gibi düşünün, siyaset genelde günü kurtarır. Paranın ise siyaseti ve dini olmaz. Ekonomik konulara ve kararlara bakarken lütfen siyasi kimliklerinizi bırakınız. Bu zamana kadar yaşadığımız tüm ekonomik sıkıntıların temelinde yatan ana sebep budur. Siz havadan para talep ettikçe oy almak isteyenler bunu size vaat edecektir. 

Ekonominin meşhur terimidir; acı reçete.  İçmeye korkmamak gerekir.

Neye karşı çıkacağımızı iyi bilmemiz gereken zamanlardan geçiyoruz.

Artık alım gücümüzü arttıracak şeyler düşünmenin zamanı geldi ve geçiyor.

Havadan gelen para merakından vazgeçelim.

Havadan gelen, karşılığı olmayan paraların sonucudur; likidite krizi

Bedava peynir fare kapanında oluyordu değil mi?


*******************************************



Konuyla ilgili diğer yazı önerisi: LALE DEVRİ EKONOMİSİ TEKERRÜR EDER Mİ?

Yorumlar

  1. güzel aynı fikirdeyim özellikle son paragraflar

    YanıtlaSil
  2. Güzel açıklama, örneklemeler de oldukça iyi

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

OKUNMASI ÖNERİLEN DİĞER YAZILAR