BEKLENTİLER IŞIĞINDA 2016

Ekonomik anlamda sancılı bir yılı geride bıraktık. 2015 yılı düşen emtia ve petrol fiyatları ışığında geçerken daha birçok gelişme yaşandı. Ülkemizde ekonomi, siyasi seçim maratonu gölgesinde kalsa da dünyada bir şeyler oldu ve oluyor. Bu ekonomik gelişmeleri iç siyasetimizle bağdaştırıp, seçimlerin geçmesiyle düzeleceği beklentisi gerçekleşmeyince kafamızı bir kaldırdık ki dünyada bir şeyler yaşanıyor. Fed faiz kararı alıyor, emtia fiyatları düşmeye devam ediyor, dünyanın fabrikası niteliğindeki Çin beklenmedik finansal olaylar yaşamakta, İran ambargosu kalkmakta, döviz dalgalanmakta, borsalar matematiğin dışına çıkmakta…

2016 yılına umutla bakıp, güzel beklentilerde bulunanlar daha yılın ilk haftasında ‘’kriz’’ kelimesini telaffuz etmeye başladı. 2015 de telaffuz edilmesinden korkulan ”kriz” kelimesi ağza alınmak için neden 2016 yılı beklendi? Ekonomide en önemli şey beklentilerdir, çoğu zaman rakamlar ve fiyatlar piyasanın beklentisi doğrultusunda şekillenir, insanlar ve yatırımcılar beklentiler doğrultusunda karar alırlar ve uygularlar. 2015 yılı kötü geçmişti ve gelecek için güzel tablolar çizildi; 2016 yılı için olumlu beklentiler oluşturuldu fakat beklentilerin satın alınmadığını gördüğümüz bu günde farkına vardığımız şey piyasalardaki bilginin arttığı ve insanların artık eskisi kadar kör olmadığı ve teknoloji ile piyasanın şeffaflaşmaya başladığıdır. Yetkili ağızlar kriz kelimesini kullanmak için 2016 yılını beklese de yatırımcılar pozisyonlarını önceden almıştı ve 2016 yılında borsalarını işleme açan ülkeler Çin’deki ekonomik dalgalanma ile sarsıldı. Çin’deki temel sorun büyüme rakamları ile ilgili, nüfusu ve sanayi yapılanması gereği büyümeye mecbur bir ülke konumunda olduğu için üretim çok önemli. Büyümeyen bir Çin, o nüfus ile çok kısa sürede küçülebilir ve bu dünya için sorun oluşturabilir. Temel kaygı Çin ve üretim ile ilgili; günün sonunda konumuz arz ve talep. Çin’deki üretimin azalması doğrudan emtia ve petrol talebini etkilediği için dünya genelinde dalgalanmalara sebep olabiliyor. Bir çok gelişmiş ülkenin inovasyonunu yaptığı ürünlerinin üreticisi olmak kolay değil! Şöyle düşünün, siz düğününüz için bir davetiye tasarlıyorsunuz, buna inovasyon diyebiliriz ve bunu basması için matbaacıya veriyorsunuz, matbaacı ”ben bunu basmıyorum” derse, yada siz 1000 adet istemişken ”500 adet basıyorum” derse, sizin düğün planınızda ne olur? Büyük bir rezillik olur! Hele birde çevrenizde matbaacı sayısı azsa! Daha ürkütücü değil mi? İşte dünyada ki ekonomik sıkıntının temeli hemen hemen benzer şekilde, matbaacı konumda olan Çin davetiyeleri ya basmazsa korkusu büyük ekonomileri rezilliğe itecek bir tehdit olarak duruyor. Elbette bütün sıkıntının kaynağı bu değil!


Petrolün varil fiyatı 2014 de 130 Dolar civarı iken bugün geldiği seviye 30 dolar ve 2016 hedefleri 10 Dolara kadar düşeceği yönünde oluşmakta. 10 Dolar bence piyasanın müsaade edeceği bir rakam değil fakat 20 Dolarlar da hayal değil. Peki bu petrol düşüyor da ne oluyor? Ne güzel işte benzin ucuzlayacak mantığı malesef geçerli bir yaklaşım değil. İran için uygulanan petrol ambargosunun da kalkması ile petrolde halihazırda mevcut olan arz fazlası daha da artıyor ve piyasada talebe göre görece bollaşan petrolün fiyatı dahada düşüyor. Doların değer kazanmasıyla bu etki dahada artıyor. Petrolün 30 Dolar seviyesinin altına inmesi halinde bir çok ülke ekonomisi kompanse edilemeyecek açıklar vermeye başlıyor. Bu ülkelerin başında Rusya, Kanada ve ABD yer alıyor. Bu ülkelerin ekonomilerinde yaşanan bir sıkıntının bütün dünyayı etkileyebileceği göz önüne alındığında, petrol ucuzlasın da arabaya binelim düşüncesi rasyonellik dışında kalıyor. Keza petrolün varil fiyatındaki düşüş, dövizdeki yükseliş ile dengelendiği için bizim gibi gelişmekte olan ülkeler bu inişlerden çok yararlanamıyor. Fakat, olası bir yükseliş durumu dövizin değer koruması ile desteklenirse bizim için asıl felaket o zaman başlayabilir. 10’ar kuruş halinde inen benzin fiyatları 50’şer kuruş şeklinde yükselebilir.

Korkunç senaryoları bir kenara bırakırsak aslında her şey o kadarda kötü olmayabilir. Petrol arzını destekleyen başlıca karar verici ülke ABD ve bu fiyatların buralara gelmesindeki önemli aktörlerden. ABD ekonomisi için petrol önemli ama olmazsa olmazı da değil, çeşitli gelir kaynakları olan, farklı kaynaklardan nakit akışı sağlayabilen bir ekonomiden bahsediyoruz. ABD’ nin Rusya’ya karşı silah olarak kullandığı petrol arzı başarılı bir şekilde devam ediyor, görünen o ki 20 dolarlara kadar sürecek fakat sonrasında arz kontrol edilerek piyasada yükseliş sağlanacaktır. Krizler ülkesi olan ABD bu ekonomik idareleri başarabilecek tecrübeye sahip, faiz silahını da erken kullandığı düşünceme dayanarak dövizdeki yükselişin mart ayına kadar süreceğini öngörümleyebilirim. ABD için gerekli ekonomik veriler henüz hedeflenmiş seviyelerde değil, sürdürülebilir bir faiz artışı çok mümkün gözükmüyor. Faizin kademeli artışında çok kararlı olan FED yetkilileri daha yılın ilk gününden 2016 yılının ilk yarısında faiz artışı yapmayabiliriz diyorlarsa, benim faiz kararı erken oldu görüşüm desteklenmektedir. Mart ayı hem bizim için hem dünya piyasaları için ilk durak olarak gözüküyor, İran’ın piyasaya girmesi nasıl etki edecek, Çin’de sular durulacak mı, bunları beklememiz gerekecek. Şu piyasalarda istikrar beklemek de rasyonel değildir. Petrol ve emtia fiyatları değer kaybetmişken istikrar olsun, böyle gitsin demek mantıklı gelmiyor. Üretimin azaldığı, ticaretin düşmeye başladığı, borsaların sarsıntılar yaşadığı bir ortamın istikrar beklentisi olamaz. Daha dalgalı, daha hareketli piyasalara hepimizin ihtiyacı var, market dengelenmeye doğru hareket ettikçe her sıçrama gelişmekte olan ülkeler için faydalı olacaktır, aksi halde devran süregeldiği gibi süregider. Son olarak insanlar ihtiyacı kadarını üretip ticaret yapsaydı krizler olmazdı, teknik anlamda klasik görüş tercümesi arz ve talep eşitlenir de piyasa dengesi kurulursa kriz durumu ortadan kalkar, fiyatlar değerini bulur.



Yorumlar

OKUNMASI ÖNERİLEN DİĞER YAZILAR