KRİZLER NASIL FIRSAT OLUR?

Kriz kelimesi ekonomik anlamda bir olumsuzluğun başka bir ekonomik olumsuzluk ile birlikte görülme durumu olarak tanımlanabilir. Bir başka tanım ise rakamlarla ve teorilerle finansal çözüm üretememe durumudur, yani daha açık söylemek gerekirse; piyasaya etki edebileceğiniz iktisadi enstrümanların çalışmamasıdır. Bu durumlarda iktisadi yaklaşımlar ve açıklamalar çözüm üretemez hale gelebilir, özetle bilimin açıklamakta çaresiz kaldığı irrasyonel piyasa hallerine kriz diyoruz. Bu durumlarda davranışsal yaklaşımlar ön plana çıkar, mesela davranışsal finans!

İnsanların neden rasyonel karar vermediği incelenir, rakamlar eksik kalınca psikolojiknedenlerde sorun aranır. Tarihsel olarak ise her kriz yeni bir yaklaşımın ortaya çıkmasına sebep olmuştur ya da var olan iktisadi teorilerin evrilmesine yol açmıştır.

Günümüzde gelişen teknoloji sayesinde hemen herkes bir çok veriye ulaşabilmektedir, bu gelişme piyasaları daha şeffaf hale getirmiştir. Fakat kimi etkenlerden dolayı piyasaya tam anlamıyla şeffaf demek mümkün değildir. Bir piyasanın şeffaf olması demek, bütün kişilerin eşit bilgiye sahip olması ve verilere aynı anda erişebilmesi demektir. Şirket ve kurum içinde olan insanların kimi verilere dışarıdakilerden daha çabuk eriştiği bir gerçektir. Her ne kadar haber alma kanalları gelişmiş olsa da piyasa tam anlamda şeffaflaşmamıştır ve buna ”semi-strong transparency” yani yarı şeffaf piyasa diyoruz. Şeffaf olmayan piyasalar etkin değildir, bir piyasa ne kadar şeffaf ise o kadar etkindir. Piyasada ne kadar bilgi asimetrisi varsa o kadar eksik istihdam vardır, bu durumda optimum seviyenin altında işleyen bir sistemden söz edilir. Bu durumların ortadan kalkması zaten bir ütopyadır. Hepsini ortadan kaldırsak dahi kişiler arasındaki eğitim farkı, uzmanlık farkı hep var olmaya devam edecektir, bu bile başlıca etkinsizlik sebebidir. İktisadi amaç bunu en optimum seviyeye getirmektir. Şeffaflık kavramı üç kademede tanımlanmaktadır, günümüzde çoğu piyasanın, özellikle hisse senedi piyasasının, semi-strong kademeye geldiği varsayılmaktadır.


Kriz neden çıkar sorusuna cevap arıyorduk; sayıların açıklayamadığı durumlara kriz diyoruz ve bu durumlar terimsel olarak fiyatlarda balonlar ve diplerin oluşmasıdır, günün sonunda baş faktörler piyasalardaki etkinsizlik ve bilgi asimetrisidir. İnsanların garip şekilde kaybederken daha çok risk alma isteği krizleri açıklanamaz hale getirmektedir. Bir hisse senedine yatırım yapan yatırımcı %10 kazanç sağladığında parasını ve karını çekerken; durum kaybetmeye gelince %50 zarara girse bile kaybetmeyi kabul etmeyerek parasını çekmek yerine uzun vade de bekleme davranışına girmektedir. Kazanırken %10 a razı olan kişi, rasyonel olarak kaybettiği rakam %10 a geldiğinde parasını çekmesi gerekir fakat böyle yapmaktansa tercihlerini değiştirip kendisini uzun dönem yatırımcısı olarak tanımlama iç güdüsüne girmektedir. Bu alan çok uzun araştırma yapılacak bir konu olup bağlamak istediğim nokta şudur; piyasalarda düşüş hızlandığı zamanlarda kayıpların artmasıyla insanlar daha çok risk almaya başlıyorlar ve artan bu risk primi yüzünden piyasalar daha tehlikeli hale geliyor, dalgalanma artıyor ve kar topu etkisi ile kayıplar arttıkça yatırımcılar zararlarını çıkarmak adına daha çok riski göze almaya başlıyorlar ve sonuçta sayılarla açıklanamayan irrasyonel durumlar ortaya çıkıyor. Lale krizinden mortgage krizine, 2001 krizinden 2008 krizine kadar hepsi aynı karakteristik özelliklere sahiptir. Riskin artması demek kaybın artacağı gibi kazanç durumu söz konusu olduğunda da yüksek karlar getiren bir durumdur. Kriz dönemlerinde yüksek risk alan yatırımcılardan batanlar olduğu gibi, servet sahibi olanlarda gözlemlenmiştir. Krizler kendi zenginlerini yaratır, sermaye el değiştirir. Kriz durumunda herkes yüksek risk alır, kaybedenler kadar kazananlarda vardır, buda kimi kesimler için iflaslara yol açarken, kimileri içinde zenginlik kapısı açar. Krizlerin zengin yaratma özelliği bu risk alma psikolojisinin altında yatmaktadır. Volatilitenin arttığı bir piyasada işlem yapan herkes yüksek risk almış demektir, bunun yapılan işlem hacmiyle ilgisi olmamakla birlikte durum tamamen psikolojiktir. Kaybetme ihtimali yüksek olmasına rağmen düşük ihtimallede olsa mevcut varlığınızı katlarca arttırma ihtimali herkesi kamçılamaktadır ve rasyonel hareket kabiliyeti azalmaktadır

Eğer her geçen gün daha çok risk almaya başladıysanız, küçük rakamlara razı olup büyük rakamları kaybetmeyi göze almaya başladıysanız bir krize gittiğinizi öngörümleyebilirsiniz. Piyasaların istikrarlı olduğu durumlarda ise durum tam tersi şeklinde işler. İstikrar durumunda fiyatlar bellidir, yatırım yaptığınızda kazancınız öngörümlenebilir ve bu durumda kaybetme ihtimalinizden bahsedilirse vereceğiniz tepkiler kriz ortamında çok daha farklı olacaktır.

Son söz olarak; kazanırken göze alacağınız risk ne ise kaybederken de o risk priminiz olsun, hırs rasyonelliğin en büyük engelidir. Yüksek risk yüksek getiri demektir, aynı zamanda yüksek götürü anlamına da gelir. Krizleri fırsat yapan bu risk psikolojisidir. Rasyonel olan risk algınızı korur ve bu yönde hareket ederseniz krizler fırsat olabilir, fakat yüksek kazanç hayalleri ile hedefsizce yapılan yatırımlar özellikle küçük yatırımcılar için hayal kırıklığı olur çünkü küçük yatırımcı genel olarak piyasa beklentisini satın alır; dolar yükselecek beklentisi var ise dolar almayı tercih eder, A hissesi yükselecek söylentileri varsa ona yatırım yapar fakat unutulmamalıdır ki krizler beklentilerin gerçekleşmediği noktada patlak verir. Kriz beklentinin gerçekleşmemesi akabinde birden fazla ekonomik olumsuzluğun bir araya geldiği bir bütünüdür.






Yorumlar

OKUNMASI ÖNERİLEN DİĞER YAZILAR